Reklam
Reklam

27 MAYIS, DEMOKRASİYE YAPILMIŞ BİR DARBE MİDİR?

Ulaş Demiray
Ulaş Demiray
  • 01.06.2020

ENEZ MEKTUBU/Ulaş DEMİRAY

“1960 Darbesi’nden 3 yıl, 21-22 Mayıs 1963 darbe girişiminden hemen sonra Kuleli Askeri Lisesi’nde, 1965 yılında da darbelerin en önemli askeri gücü sayılan Kara Harp Okulunda okudum. O nedenle, o döneme ait yaşadıklarım ve okuduklarımla 1960’lı yılların tanığı sayılabilirim. Ne var ki, bugüne kadar bu dönemle ilgili yazılmış, ama benim bakış açımla üst üste örtüşen hiçbir yazı ya da anıya rastlamadım. Her zaman olduğu gibi yazılanlar; kişilerin tabi oldukları dünya görüşlerine göre bu darbeyi aklamak ya da karalamak üzerine yapılmış yorumlardı. Bu darbe ya iyiydi, ya da kötüydü. Halbuki ne iyiydi ne de kötü…

Darbelere bugünkü dünyada ‘iyiydi’ demek, alkışlamak elbette mümkün değil. Ama 2. Dünya savaşı sonrasındaki Uluslaşma sürecinde, yeni oluşan uluslar arasındaki kalkınma yarışında  Demokrasi biraz daha geri planda düşünülen, hatta hiç düşünülmeyen bir kavramdı.. O nedenle bugün ahkam keserken o günlerin konjonktürel durumunu gözardı etmemek gerekir.

Ben, 27 Mayıs 1960 darbesini olabildiğince objektif olarak değerlendirdiğimi ve bu tarihi olayın da ne siyah ne de beyaz olmadığını anlatmaya çalıştım.

Umarım vakit bulur okursunuz..”

27 MAYIS, DEMOKRASİYE YAPILMIŞ BİR DARBE MİDİR? (1)

27 Mayıs Darbesi yapıldığında Ortaokul son sınıf öğrencisiydim. Pek çok ayrıntıyı çok iyi hatırlıyorum.. Elbette o günlerde bizlere dayatılan anlamıyla, ne kadar yanılıp bunu bir DEVRİM ve TSK nın “Cumhuriyete bağlılığı” olarak değerlendirmiş olsak da bugünden o yılların atmosferini yaşayamadan “Bu bir Demokrasi katliamıdır” diyerek ahkam kesenleri de “O kadar da değil” diyerek yanıtlamak gerekiyor. Acaba bunu söyleyenler demokrasi dendiğinde ne anlıyorlar? Bir siyasi partinin bir kasaba mahkemesince kapatılıp, mallarını devlete irad kaydetmenin yasal olduğu, “Siz isterseniz Halifeliği bile geri getirebilirsiniz” diye betimlenen yönetim anlayışına mı Demokrasi diyoruz?

***

Evet.. O gün yürürlükte olan 1924 Anayasası TEK PARTİLİ bir devlet düzeni için oluşturulmuş bir anayasaydı ve bu anayasaya göre başka bir partiye izin vermemek, kapatmak mümkündü. Bu anayasa “Kuvvetler birliği” esasına göre düzenlenmişti. Yani yasama, yürütme ve yargı TBMM’nin görev ve sorumluluk alanıydı. Hukukun üstünlüğü diye bir anlayış henüz ne anlama geldiğini bilinmeyen, gerek de duyulmayan bir kavramdı. Anayasa mahkemesi diye bir kurum yoktu. Seçim “Çoğunluk sistemi”ne göre yapılıyordu. Yani bir vilayette 1 fazla oy alan parti, o vilayetteki tüm milletvekillerini kazanıyordu. Yüksek Seçim Kurulu, yargıyı oluşturacak bağımsız kurumlar yoktu.. Örneğin bir ocak-bucak başkanının bir telefonu ile kasaba hakim ya da savcısının soluğu Hakkari’de alması olağandı. Radyo iktidarın tekelindeydi. Haber alma özgürlüğünden söz etmek de mümkün değildi. Yani iktidar Meclis kararı ile akılalaz her uygulamayı yapabilirdi.. Bu da suç sayılazdı.

Şimdi bu tabloya “Demokrasi” demek mümkün mü? Ya da başka türlü düşünürsek ülkeyi bu Anayasa kuralları ile yöneten DP iktidarını suçlamak gerekir mi? Elbette hayır.

Peki, 27 Mayısta olan neydi? Şimdi ona bakalım..

***

1950’li yıllarda Ortadoğu’da Osmanlı artığı olarak yeni oluşan krallıkların iktidarları vardı. Zengin petrol yatakları nedeniyle emperyalist güçler de bu bölgede cirit atıyordu. 20’nci yüzyıldaki Ulus devlet sürecinde, özellikle Ortadoğu’daki her devletin askerleri, bu süreçte emperyalizme karşı kendilerine KURTARICI misyonu yüklüyorlardı. Neredeyse darbe yapılmayan gün geçmiyordu. Bugün darbe yapanlara yarın başka darbeciler, darbe yapıyorlardı. Bu askeri darbelerin en çarpıcı olanı Mısır’da Cemal Abdülnasır’ın “Hür subaylar” adı altında 23 Temmuz 1952 de yaptığı darbe idi. Darbenin ardından Mısır’da önemli reformlar yapan, Süveyş kanalını millileştiren Nasır, tüm Ortadoğu ülkelerindeki genç subayların İDOLÜ olmuştu. Samimiyetle inanıyorlardı ki eğer ülkeler emperyalizmin esaretinden kurtulup, çağdaşlığa ulaşabileceklerse bu sivil siyasetçilerle ve demokratik kurallarla olacak bir iş değildi. Nasır bunun en güzel örneği idi. 14 Temmuz 1958 deki Irak’da Kral Faysal’a yapılan askeri darbe de Ülkemizdeki “Genç Subaylar” için başka önemli örnekti.

YARIN: İKTİDARDA DP DEĞİL DE CHP OLSAYDI DARBE YİNE YAPILACAKTI…

 

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ