Reklam
Reklam

DEVLET VE HALK PARASIZ KALIRSA NE OLUR?

DEVLET VE HALK PARASIZ KALIRSA NE OLUR?
  • 17.12.2021
Reklam

Dostlar, yaşanan derin ekonomik krizi hepimiz artık yakından hissediyoruz. Dışa bağımlı ekonomimiz bir yanda, üretimin tamamen terk edilip tüketime dayalı sözde kalkınma modeline geçtiğimizden beri yaşanan süreç tamamen global şirketlere ülkenin pazarlanması olarak sürmektedir.

Yaşanan gelişmelerin bazılarını açalım biraz…

ÖZELLEŞTİRME SÜRECİ: İddia odur ki devlet fabrikaları ve işletmeleri gereksiz bir şekilde eleman doldurularak ve  verimsiz işletilerek , hatta teknolojik olarak yenileşemediği için sürekli zarar eder konuma düşmüştür. Bunlar  özel sektöre çok düşük fiyatlarla devredilmeli, teknolojisini yenileştirmeli, yatırımı arttırılarak yeni istihdam alanları yaratılmalı idi, olan şu oldu; verimsiz ve zarar eden hiçbir işletme satılamadı. Kâr edenlerse çok ucuz fiyata yandaşlara devredildi. Onlarda sadece arazilerini satarak 3-4 misli kâr elde ettiler. Üretimi devam ettirmediler, işçileri işten çıkartmak bir yana yeni işçi istihdam edeceklerdi; sözlerini tutmadılar… Çoğu fabrikalar kapandı. ”paşalar gibi satarız” diyenler mecliste kahkahalarla bu işleme devam ettiler. Devlet aldığı paraları rasyonel olarak kullanamadı yandaşlara ucuz kredi olarak dönüşmesini sağladılar. Özelleştirme ”Milli değerlerimizin” kaybedilmesi olarak tarihe geçti.

ÜRETİM SÜRECİ: Tarımsal alanda bakacak olursak, Avrupa’dan gelen destekleme dışında planlı bir üretime geçilmemek adına her şey yapıldı. Bakanlıklara global tarım şirketlerinin temsilcileri getirilerek her alandaki üretimin dış karşılığı bulunarak önceleri çok ucuza ithalat olarak getirildi. Yerli üretici, ürününü pazarlamakta sıkıntı yaşamaya başladı. Daralan pazarlara yan girdi olarak gelen tohum, gübre ve mazot süreç içinde gözardı edilince fiyatları üretim maliyetlerinin çok üstüne çıkmaya başladı. Yerli tohum yasaklandı, pahalı ve nesepsiz hibrit tohum her yeri sardı. İthalat  rejimi, süreç sonunda tarımda önceleri ucuz olarak gelmesine rağmen kısa zamanda yerli üründen pahalı hale gelmeye başladı. Mesela buğday çiftçimize verilen fiyattan daha pahalıya ithal edildi. Çünkü global şirketler yönetimleri tuzağa düşürmüş ”yerli üretime” gereken darbeyi vurmuştu. 800.000 civarında çiftçi tarımsal üretimden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Keza hayvancılık, global şirketlerin yurt dışından canlı hayvan ve karkas et ürünlerini ucuza getirip özellikle paketlenmiş ürünlerde kullanılması, geçici olarak üretim maliyetlerini düşürmüş ama süreçte, ithalata dayalı üretim ucuz olamamaya, dolara bağlanması yüzünden çok daha pahalıya gelmeye başlamıştı. Bu da global şirketlerin zaferi idi.

Sanayi üretimimiz zaten ham madde olarak dışa bağımlı olduğundan, süreçten ilk etkilenenler de onlar oldular. Ucuz Çin malları her alanda darbe üstüne darbe yememize, küçük sanayicinin giderek daha fazla iş yeri kapatmasına neden oldu.

EKONOMİK MODEL TERCİHİ: İşte bu aşamada yönetimler ithalata dayalı kalkınma modellerinin çok güçlü ihracata dayalı olması gerektiğinin farkına vardılar. Devlet  yönetimi, küçük firma yönetimlerinden esinlenen inisiyatif kullanabilen tek kişi yönetimlerine siyasal geçiş yaptı. Satılmayan tüm devlet malları ”varlık fonu” adı altında tek kişinin emrine sunuldu.

Yıllardır da tarım, hayvancılık ve sanayi yerine ikame olarak inşaat sektörü konunca ilk başlarda çok iyi yapılan satışlar, süreçte doygunluğa ulaşınca sektör durma noktasına geldi. Şu an sadece İstanbul’da satılamayan 60.000 civarında devlet yatırımı konut bulunduğu söyleniyor.

Yerli malı bitti… Yerli üretim yalanı da etiketlere takıldı… İnşaat  sonlandı, yeniden ucuz ithalat döviz yetersizliğinden atıl kaldı.

AKP’nin uyduruk, hiç bir iktisadi bilgiye dayanmayan ancak global şirket tavsiye ve dayatmalarına dayanan ekonomisi çöktü.

Durumu halktan gizlemek adına, tüm devlet kurumlarına, gazetelere, televizyonlara ”doğru olmayan” veri, bilgi ve söylemler aktarılarak gerçekler gizlendi… Gizlenmeye devam ediyor. Hiç bir şey bizi teğet geçmedi tam göbeğimizden vurdu.

SOSYAL ETKİ: Yaşanan sürecin doğurduğu en farklı etki ise klasik sınıfların yanına dinci, pervasız, sözde demokrat bir sınıfın katılması oldu. İktidar eliyle palazlanan, devletin tüm ihaleleri, fabrikaları, arazileri ve en ucuz banka kredilerini kullanan bu dinci burjuva kesim fazlasıyla toplumsal alanımıza hızla giriş yaptı. Öylesine saldırgan, savurgan ve acımasız çıktılar ki ne hukuk ne sosyal yapı ne üretim bilimi ekonomi umurlarında bile olmadı. Hazinenin tamamen boşaltılmasında da bunların parmağı olduğunu düşünüyorum. Borçlu ve parasız bir devlet oluşmasında belki de baş roldeler.

SONUÇ: Bir kaç veri üzerinden analiz yapacak olursak; artık bilinçli ve bilimsel bir yönetim modeli dışına itildik. Sadece maaşları bile ödemek için ülkenin bir yerlerini satma tercihini kullanan yönetime sahibiz. Tasarruf etme alışkanlıkları yok, israftan vazgeçmiyorlar ama en önemlisi bilimsel ekonomi yada üretime inanmıyorlar. Bilmediklerini bilmiyorlar, başarmadıkları her işi başkalarının neden olduğu fikrini savunuyorlar. Hep başkalarını suçluyorlar.

Korkarım bunun sonu sosyal patlamalar olarak geri dönecektir. Para basarak karşılanacak asgari ücret ve emekli ve çalışan memur maaşları sadece enflasyonu azdıracaktır. Yapılması gereken kemer sıkma politikalarını ”başarısızlığın itirafı” olarak gördüklerinden ülkenin gün be gün daha çok batmasına bilerek ve isteyerek göz yumuyorlar.

İktidar hırsı, gözleri kör ederken vicdanlarında kanayan yarasıdır. Koltuk, vazgeçilmez bir yaşam biçimine dönüştükçe yok edilen hukuk, adalet, hak ve kazanımlar yok hükmüne girecektir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ve sosyal sınıflar ağır ekonomik şartlara dayanamadıkça daha sert, daha otoriter daha baskıcı yönetimler oluşacaktır.

Bu ülke  bunları hak etmiyor… Hak etmemeli… Aklı selim davranıp acil yeni bir yönetim oluşturulmalı, halkı  bölmeden, ötekileştirmeden hak ve hukuka dayalı.

Tanrı tüm insanlarımızı ekonomik ve siyasi felaketlerden korusun… Saygılarımla.

Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ