Reklam
Reklam

ÜLKEMİZİN SIRADIŞI KADINLARI (2)

ÜLKEMİZİN SIRADIŞI KADINLARI (2)
  • 06.09.2021
Reklam

İHSAN RAİF HANIM

“Kimseye etmem şikâyet; ağlarım ben halime /Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça istikbalime. / Perde-i zulmet (karanlık perdesi) çekilmiş korkarım ikbalime /Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…”

Radyolarda sık sık çalınan, Müzeyyen Senar’ın büyülü sesinden dinlediğimiz bu şarkı sadece dizelerden oluşmayıp içinde büyük bir dram gizlemektedir. Kemani Serkis Efendi’nin bestelediği bu güftenin sahibi, ilk şair kadınlarımızdan İhsan Raif Hanım’ın hayatı, tam bir trajedidir. Edebiyatımıza, “Gözyaşları”, “Kadın ve Vatan” adlı şiir kitaplarıyla onlarca şiir kazandıran İhsan Raif Hanım, 1877-1926 Yılları arasında yaşamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında kitleleri coşturan şiirler okuyan ve nutuklar atan şair, Nafia (Bayındırılık) ve Ziraat Nazırı “Köse Raif Paşa’nın” kızıdır. Babasının görevi nedeniyle pek çok yer gezdi. Özel olarak müzik, edebiyat ve Fransızca dersleri aldı. Küçük yaştan itibaren edebiyata ilgi duydu. Döneminin şairlerinden Rıza Tevfik‘in etkisiyle hece vezniyle halk şiiri tarzında şiirler yazan ve  hece veznini kullanan ilk kadın şairlerimizdendir. Birçok besteci  tarafından bestelenen şiirleri, aşkı duygusal yoğunlukta anlatmıştır.

Dillerden düşmeyen ve günümüze kadar beğeniyle dinlenen, “KİMSEYE ETMEM ŞİKAYET, AĞLARIM BEN HALİME” şarkısının sözlerinin trajik öyküsü ise çok küçük yaşlarda yaşadığı olaylarda saklıdır. Şairin, “O günler başka bir sema altında, tomurcuk güllerin açtığı, uçarı gönüllerin coştuğu hayal ülkesiydi.” dizeleriyle anlattığı, Şişli’de “Taş Konak” olarak bilinen konakta henüz 13 yaşında bir çocukken bir gün, reji memuru olan Mehmet Ali adında bir adam Adam kardeşleriyle konakta oyun oynadığı bir sırada İhsan Raif’i kaçırmaya kalkışır. Ancak, çocukların korkulu çığlıkları konağa yayılınca, kaçarak gözden kaybolur. Adam kaçar ama kafalarda “Bu adam kimdir, nereden çıkmıştır, konağın içine nasıl girebilmiştir ve çocuklardan ne istiyordu?” gibi soruları ardında bırakır.

Bir süre sonra bu davetsiz misafirin konaktaki hizmetçilerin yardımıyla küçük kızı kaçırmaya kalkıştığı öğrenilir. Aslında  çok da önemli olmadığı halde bu olayı olduğundan fazla kafasında büyüten baba Raif Paşa, yaşananlarda hiçbir suçu olmamasına karşın, bu kötü olayın faturasını kızı İhsan’a keser. Bu olayı  namus meselesi haline getirir. Kızının ve diğer aile fertlerinin itirazlarına, yalvarmalarına aldırmayan Raif Paşa 13 yaşındaki kızını Mehmet Ali’yle evlendirir ve onları İzmir’e yollar.

İhsan Raif Hanım yaşadıklarını şöyle anlatır: “Babamın terazisinin şaştığını hiç görmedim ben. Onu Hazret-i Ömer adaletinin timsali bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi. Mehmet Ali’yle nikâhlanmaktan başka çıkar yolum kalmadı. Günlerce gözyaşı döktüm, haftalarca yalvardım. Babacığım, masumum, bana kıyma, derslerimi tamamlayayım, yaşım küçük, beni yakma, diye dizlerine kapandım. Beni sevdiğim biriyle evlendir, telli duvaklı gelin et…”

Kızının bu sözleri Raif Paşa’yı hiç etkilemez. İhsan Raif on üç yaşında gelin, on dört yaşında da anne olur. 1890 senesinde ailesinden, sevdiklerinden, çocukluk masumiyetinden ayrılmanın hüznünü ve hayal kırıklığını yaşarken bir de hiç tanımadığı ve sevmediği kocaman bir adamın karısıdır artık. İşte bu ruh hali içindeyken yazar o şiirini.

“Kimseye etmem şikâyet; ağlarım ben halime /Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça istikbalime. / Perde-i zulmet (karanlık perdesi) çekilmiş korkarım ikbalime /Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…”  1926 yılında Paris’te ameliyat masasından kalkamamış, yaşamını yitirmiştir. Mezarı Rumelihisarı’ndadır.

Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ