Reklam
Reklam

‘REFORM’ MU, ‘DENEME YANILMA’ MI?..

‘REFORM’ MU, ‘DENEME YANILMA’ MI?..
  • 18.08.2025
Reklam

Millî Eğitim Bakanlığı, yeni bir ‘Reform’ yaparak, (Reformdan geri dönüş de diyebiliriz) yeni eğitim-öğretim, (2025-2026) yılından itibaren serbest kıyafet uygulamasını kaldırarak, tek tip okul kıyafeti uygulamasına geçileceğini duyurdu.

Haberi okuyunca, hafızam beni şaşırtmasın diye, özellikle son 15-20 yıldan beri kurulan hükümetler dönemlerinde yapılan bazı reformlara baktım. ‘Ne çok reform yapmışız öyle?’ dedim, kendi kendime. Eğitimde, sağlıkta, siyasette vs., reform üzerine reform…

Yapmışız da, bazı reformları bir süre uygulayıp daha sonra hedeflenen netice alınamayınca, ‘Pardon, istediğimiz gibi olmadı galiba…’ deyip ya tekrar eski haline geri dönmüşüz ya da yeni bir ‘Reform’ yaparak, başka bir düzene, başka bir duruma geçmişiz. Hatırladığım kadarıyla en çok reform da Millî Eğitim Bakanlığı’nda yapılıyor. Her gelen Bakan, mutlaka en az bir reform yapıyor.

İşte bunlardan bir tanesi daha: Millî Eğitim Bakanlığı’nın aldığı bu yeni karar ile, yazımın girişinde de belirttiğim gibi, okullarda yürürlükte olan ‘Serbest kıyafet’ uygulaması kaldırıldı ve ‘Tek tip kıyafet uygulaması’na geri dönülmüş oldu.

8 Eylül’de başlayacak olan yeni eğitim-öğretim yılında öğrenciler, formalarıyla derse girmiş olacak.

Ayrıca, belirlenen okul kıyafetleri görsel olarak okul internet sitelerinde yayımlanacak ve en az dört eğitim yılı boyunca değiştirilemeyecek.

Peki, daha önce ‘Reform’ olarak getirilen ‘Serbest kıyafet’ uygulamasından niye vazgeçildi?

Uygulamanın ekonomik eşitsizliğe sebep olduğu görüldü. Öğrenciler arasındaki gelir farkı daha fazla görünür hale geldi.

Okul idareleri, serbest kıyafet döneminde ‘Uygunsuz giyim’ yani ders ortamına uygun olmayan kıyafetler nedeniyle, sorun yaşadıklarını dile getirdiler.

Velilerden gelen talepler de çok önemliydi tabii. Birçok veli, serbest kıyafet döneminde çocuklarının ‘her gün farklı bir kıyafet’ baskısıyla karşılaştığını ve bunun da hem ekonomik, hem psikolojik açıdan zorlayıcı olduğunu belirtti.

Resmî Gazete’de yayımlanan değişiklikte, gerekçe olarak kısaca şu vurgu yapıldı;

Serbest kıyafet, özgürlük sağlasa da eşitsizlik, disiplin sorunları ve velilerin üzerine yüklenen yük nedeniyle, beklenen faydayı vermedi. Bu yüzden 2025-2026 eğitim-öğretim yılından itibaren yeniden forma zorunluluğu getirildi.

Eğitimde böyle büyük yankı uyandıran daha sonra geri dönülen birçok reform var.

İşte bunlardan bir tanesi de, TEOG sınavı; 2013 ile 2017 yılları arasında uygulanmıştır. Bu sınav, öğrencilerin yıl boyunca girdikleri merkezi yazılı sınavların ortalamasıyla bir puan oluşturuyordu. Ancak, sınavın oluşturduğu rekabet ve baskı gibi nedenlerle 2017 yılında kaldırıldı. Yerine Liselere Geçiş Sistemi (LGS) getirildi.

Her fırsatta örnek olarak baktığımız Avrupa’da da, eğitim reformları az değil. Hemen aklımıza Finlandiya geliyor. Finlandiya’nın eğitim sistemi, dünyanın en başarılı sistemlerinden biri olarak kabul ediliyor ve bu başarının arkasında sürekli reformlar var ama bu reformlar ‘Yaz-boz tahtası’na ‘Deneme-yanılma’ yöntemine dönüşmüyor. Belki, küçük ölçekli bazı değişiklikler gündeme gelmiştir. Sağlanan başarı, öğrenciyi merkeze alan, erken çocukluk eğitimine verilen önem, öğretmenlere yüksek statü ve büyük özerklik veren bir yapıya dayanır.

Baktığın zaman, burada önemli olanın bir reform yapılırken, eksilerinin artılarının neler olduğu, neler getirip, neler götüreceğinin enine boyuna iyi düşünülmesi, geniş kesimlerle görüşülmesi gerektiğidir, hiç şüphesiz. Yoksa, biz “ ‘Reform’ yapalım da, eğer olmazsa, uymazsa geri döneriz” düşüncesiyle olmamalı. Eğitim gibi önemli bir konuda yapılacak reformlarda, ‘Deneme-yanılma’ gibi yöntemlere kapı aralanmaması gerektiği kanaatindeyim.

Eğitimden bahsetmişken, 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle kaldırılan ‘Öğrenci Andı’ geldi aklıma. Yine, yeni bir ‘Reform’ ile ‘Öğrenci And’ı tekrar geri getirilir mi, ne dersiniz?..

Konumuz ‘Reform’ olunca, ekonomide çok da uzak olmayan bir süre önce yapılan ‘Kur Korumalı Mevduat Hesabı (KKM)’ reformundan bahsetmeden edemeyeceğim:

Biliyorsunuz, 2021 yılında uygulamaya konuldu bu reform. Koca koca profesörler, gazeteciler, yazarlar, çizerler vs. haftalarca, hatta ve hatta aylarca haber kanallarını meşgul ettiler, tartıştılar, konuştular bu reformu. Büyük âlâ ile vâlâ ile duyuruldu kamuoyuna. Büyük alkış aldı reform…

Temel amacı, döviz birikimi olan veya dövize yönelme eğiliminde olan bireylerin TL’de kalmasını sağlamaktı.

Uygulama, başlangıçta TL mevduatlarını artırmayı başarmıştı ve döviz kurlarındaki yükselişi bir süreliğine durdurmuştu.

Ama zamanla görüldü ki, KKM’nin ekonomi üzerindeki yükü arttı, aynı zamanda KKM, dolaylı olarak enflasyonun yükselmesine de sebep oldu. Çünkü ödenen kur farkları, piyasaya ek para sürülmesi anlamına geliyordu. Bunun gibi birçok sebepten dolayı ve ekonomideki ‘Makas’ değişikliği yani 2023 yılında ekonomi yönetimindeki yaşanan değişimle birlikte, bu uygulamadan vazgeçildi. Ve aşamalı bir şekilde geri dönüş süreci başlamış oldu. KKM hesapları da azaldıkça, yine alkışlandı…

Yani kısacası demek istediğim odur ki, bir reformu uygulamaya koyarken de alkışlıyoruz, geri çekerken de alkışlıyoruz.

Reformları ve alkışlamayı çok seviyoruz, vesselâm…

Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ