ERİKLİ SAHİLİNDE RUHSATIN SESSİZ HİKÂYESİ

Erikli’de, Çisil Sokak’ın sonunda – bir zamanlar Nevzat’ın müzikli çay bahçesinden denize inilen o güzelim sokakta – rahmetli Doktor Çuhacı’dan miras kalan, deniz manzaralı iki katlı bir ev var. Doktorun vefatının ardından mirasçılar bir türlü uzlaşamayınca oluşan boşluk, tahmin edileceği üzere emlakçılarca dolduruldu.
Yıllar boyunca ev, yaz sezonlarında kime para verirse ona kiralandı. Ta ki 2018’de çıkan ve imar barışı adıyla bilinen 7143 sayılı torba yasa yürürlüğe girene kadar. Bu yasa, ruhsatsız yapıların kayıt altına alınmasına olanak tanıyınca, emlakçılar bu fırsatı kaçırmadı ve yapıya ticari kullanım ruhsatı aldı.
2024 baharında ise işler değişti. “Tadilat” bahanesiyle başlatılan inşaat, binayı fiilen bir işletmeye dönüştürme hamlesiydi. Biz, Çisil Sokak’ın sakinleri olarak, bu durumu belediyeye bir dilekçeyle ilettik. Tadilat adı altında yapılan işlemlerin (kolonlar, duvarlar) yapıya zarar vereceğini, önündeki kamuya açık alanın binanın bahçesi gibi kullanılmak istendiğini vurguladık. Üstelik bu itirazımıza yüzü aşkın komşu imzasıyla destek verdi.
Sonrası daha da çarpıcıydı. Zabıta gelip denetim yaptı. Gerçekten de kolonlar delinmiş, duvarlar örülmüş, kamuya ait kumluk alana el atılmıştı. İnşaat mühürlendi. Her şey yoluna girmiş gibiydi.
Ama öyle olmadı.
Ne mühür ne yasa, çalışmaları durdurmaya yetmedi. Emlakçı kaldığı yerden devam etti. Belediye ise olup biteni seyretmekle yetindi. Bu süreçte belediyeye yapılan ziyaretler sıklaştı, kulisler hızlandı. Mahalle sakinlerine de sürekli şu vaatler verildi: “Burası aileye uygun, sessiz ve huzurlu bir ortam olacak… Başlangıçta alkol verilmeyecek… Sadece kahvenin içine az miktarda…”
Peki yüzlerce imzaya, toplumsal tepkiye ne oldu?
İşte asıl hikâye burada başlıyor.
Gündüz kamuoyu önünde birbirine laf yetiştirenler, gazetelerde ideolojik savaşlar verenler; iş para ve rant olunca aynı masada, aynı sofrada buluşabiliyor. Menfaat söz konusuysa, ne ilke kalıyor ne vicdan. Renkli bayraklar, tutkulu nutuklar geceleri yerini ortak çıkarlara, sessiz ittifaklara bırakıyor.
Yüzlerce imzayı yok sayan, mahallelinin kaygılarına kulağını tıkayan bu yönetim şunu iyi bilsin:
Yarın kapımıza “hizmet” vaadiyle geldiğinizde, bizim de söyleyecek sözümüz, sandıkta verecek cevabımız olacak.
Elbette herkesin ticaret yapma hakkı vardır. Buna diyecek söz yok.
Ama yasal boşluklardan faydalanarak, deprem riski taşıyan bir beldede, mahalle arasındaki bir evi; açıkça dile getirilen onlarca itiraza ve toplanan imzalara rağmen işletmeye çevirmek… Ne hukukla, ne vicdanla bağdaşır.
Bu, yalnızca mülkiyet hakkını kullanmak değil; komşuluğu, huzuru, toplumsal barışı fütursuzca zedelemektir.
İnsanlar yıl boyunca çalışıp, birkaç günlüğüne huzur bulmak isterken; sessiz sedasız aralarına bir işletme yerleştirmek, kamusal fayda değil, kişisel çıkarla açıklanabilir. Mahalle arasına kurulan her yeni ticari yapı; daha fazla gürültü, daha çok kalabalık ve daha çok kirlilik demektir.
Peki bu kararları kim veriyor? Hangi yetkiyle, kimin adına?
Tatil beldesinin her sokağına işletme açmak hangi mantığın ürünüdür?
Kimin kazancı, kimin yaşam hakkının önündedir?
“Yağmaya, ranta, adam kayırmacılığına karşı olduklarını söyleyerek halkın güvenini kazananlar, bugün aynı düzenin parçası haline geldiyse; sormak gerekir: Eski yönetimden ne farkınız kaldı? Dün karşı çıktığınız ne varsa, bugün aynılarını yapıyorsanız; söylemlerinizle eylemleriniz arasındaki uçurum büyüdüyse, artık sadece koltuklar değişmiş demektir. Halk; adalet, şeffaflık ve liyakat umuduyla size yetki verdi. Ama siz, eleştirdiğiniz zihniyetin kopyası olduysanız, bu halk sizi de bir gün geldiği gibi gönderir. Çünkü bu ülke, kandırılmaktan yoruldu; artık gerçekleri görmek istiyor.”
Erikli, sadece para kazanmak isteyenlerin değil; sessizlik, huzur ve komşuluk arayanların da evidir.
Unutulmasın:
Erikli bir ticaret pazarı değil, yaşayan bir mahalledir. Ve bu mahalle, görmezden gelinen sesleri biriktirir, günü geldiğinde topluca konuşur.
