BU TOPRAKLARI MÜLTECİ ÇÖPLÜĞÜNE ÇEVİRMEYİN
Bir arkadaşım, mültecilerle ilgili sosyal medya paylaşımında: “Tatil ya, sokaklara çıktılar, korkunç kalabalıklar oluşturdular. Irak, Libya, Pakistan, Cezayir, Fas, Ürdün… ne ararsan Türkiye’de” demiş. “Bu; emperyalistlerin bir ülkeyi ele geçirmek amacıyla başvurdukları çok eski bir soğuk savaş taktiği” diyerek bu taktiğin dört adımda uygulandığından söz etmiş ve sözlerinin sonuna da: “Bu bir işgal, bizi yönetenler, uyanın artık” söylemini eklemiş.
Öncelikle bu dört adımı, elimin erdiği, dilimin döndüğünce yorumlamak istiyorum.
1. Adım: Mülteci akını. Almanya Başbakanı Merkel, “Sorunlu her yere biz sahip çıkamayız” derken, Avusturya Başbakanı Kurz, “Taliban’ın fanatizmini Avrupa’ya ithal etmek istemiyorum. Afganistan’dan gelenleri sınır dışı etmeye devam edeceğiz. Onlar için Türkiye, Almanya-Avusturya veya İsveç’ten daha iyi” diyor. Biz ise sayıları milyonlarca mülteciye verdiğimiz hizmetlerle gurur duyuyoruz. Ülkemin birçok yerinde nüfus yapısı, neredeyse mülteciler lehine dönüşüyor.
2. Adım: Yaşadığımız yere yabancılaşma. Bazen caddede, kahvede, markette gördüğümüz yabancı sayısından dolayı kendimizi başka bir ülkede gibi hissedebiliyor, orayı terk edebiliyoruz.
3. Adım: Mülklerin el değiştirmesi. Bilhassa Suriyelilerin, hele, hele vatandaşlık elde edenlerin mal-mülk edindikleri, iş sahibi oldukları inkar edilemez boyutlardadır. İşsizlik sayılarının her gün artmasında, ucuz işgücü mültecilerin payı oldukça büyüktür.
4. Adım: Vatandaşlık elde etme, seçme-seçilme hakkı. Bugünkü iktidar belki de birkaç oy uğruna birçok mülteciye vatandaşlık veriyor. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş katıldığı bir TV programında Suriyeliler için: “Böyle giderse şu anda belli ilçelerimizde belediye başkanlığına aday olsalar rahatça kazanırlar” diyor.
102 yıl önceydi. Emperyalizmin maşaları İngilizler; İstanbul, Yunanlılar; İzmir, İtalyanlar; Antalya, İngiliz ve Fransızlar; Güneydoğu Anadolu, Ermeniler; Doğu Anadolu, Rumlar ; Karadeniz Bölgesi şehirlerinin sokaklarında volta atmaktaydılar. MustafaKemal “Geldikleri gibi gideceklerdir” dedi ve 3 yıl sonra gereğini yerine getirdi. Onlar; işgalciydi.
Bugün birçok şehrimizin sokaklarında, yine emperyalistlerin maşaları; Suriyeliler, Iraklılar, Libyalılar, Pakistanlılar, Cezayirliler, Faslılar volta atıyor. Afganlılar yolda. Bunlar da; mülteci.
Günümüz dünyasında; sıcak savaş dönemi sona ermiş gibi. Emperyalizmin bugünkü taktiği; soğuk savaştır. Planın 1. Maddesi; yıkılmak istenen ülkenin demografik (nüfus) yapısını elden geldiğince değiştirmek. Bunun için de, komşu ülkelerde kaos yaratıp, kaostan kaçanların, yıkılmak istenen ülkeye sığınmalarını sağlamak. Demografik yapının değişimi: Ülkenin sosyal, kültürel, hatta siyasal yapısını bile değiştirebilir. Biz, AB’nin, ABD’nin vereceği üç-beş kuruşluk yardıma kanarak, ülkemiz sınırlarının yolgeçen hanına dönmesine izin veriyoruz. Sığınmacı ve göçmen politikaları olan ülkeler, sınırlarının kevgire dönmesine izin vermezler. Bugünün mülteci görünümlü insanlarının, yarın paralı askerlere dönüşmeyeceğini kim garanti edebilir?
Bir alt paragraf için bana kızacakların olacağını biliyorum. Hatta benim için; “sen nasıl Müslümansın” gibi çirkin söylemlerin yapılacağını da biliyorum. Amacım; kesinlikle ayrımcılık, yabancı düşmanlığı falan yapmak değildir. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ferdinin acı çekmesine gönlüm razı olmaz. Ama yaşananlara feryat etmeden de duramıyorum.
Dikkat edilirse, Afganistan’dan şu anda yola çıkanların; taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerden oluştuğu görülecektir. Ben bu gençlerin, mülteci-sığınmacı olarak ülkemize gelmesine karşıyım. “Onlar, iç savaştan kaçıyor, masum insanlardır, sığınacak bir yer arıyorlar, onlara kucak açmayalım da, ne yapalım” dediğinizi ve beni suçladığınızı duyar gibiyim. O zaman şu sorularıma yanıt verir misiniz?
O Afganlı gençlerin, anaları-babaları-bacıları, eşikte-beşikte, hasta olup döşekte yatanları, hepsinden öte geride bıraktıkları bir vatanları var mı? Var. Onlar, Batı’nın ballı-kaymaklı nimetlerinden faydalanmak için yollara düşerken, onların geride bıraktıklarını ben mi koruyacağım? Sende vicdan var mı dediniz? O zaman: Sıraya geç, istikamet, Afganistan. Uygun adım, MARŞ-MARŞ.
Ve diyorum ki: Bundan 106 yıl önce Çanakkale’de, bıyığı terlememiş 15 yaşındaki KINALI KUZULAR kara goprağa niçin girdi? Kurtuluş Savaşı’nda niye binlerce şehit verdik? Biz, başka bir ülkeye sığınmayı düşündük mü? Bizim yerimize, bizim için güvenli bölge sağlayan başka bir ülke var mıydı? Bugün benim Mehmedim; Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak için şehit oluyorsa, 3-4 milyon Suriyeli neden hala bizim topraklarımızda yaşıyor? Bunun yanıtını verecek var mı?
Afganlıların ülke yaşamından örnekler vermeme ne dersiniz?
Kadınların çalışması, kızların okula gitmesi yasak. Kadınlar; burka giymek, peçe takmak, erkekler; sakal bırakmak, takke giymek, 5 vakit namaza gitmek zorunda. 18 yaşındaki gençler, mücadele yerine kaçmayı tercih ediyorlar. Benim yerime başkaları ölsün diyorlar.
Böyle bir ülke insanını mülteci olarak aldık. Yıllar içinde bunların vatandaşlık aldığını var sayalım. Bu ülkelerdeki doğum oranları, ülkemize göre çok yüksek. Türkiye’de doğanlar, otomatik olarak Türk Vatandaşı oluyor. Türk Vatandaşı olunca; oradaki eşini, ailesini Türkiye’ye getirirse, ne yapacağız? Bunları bu günden düşünmek bile insanın uykularını kaçırıyor, bizi yönetenler nasıl rahat uyuyor, gerçekten merak ediyorum. Bunların hepsi gerçek mülteci mi, ajan mı, provakatör mü, nasıl ayıracağız? Ne idiğü belirsiz bu kişilere kucak açmak, gelecek açısından ne kadar doğru?
Aklımın ermediği bir konuya değinmeden edemiyorum. Başka bir ülkeye sığınan mülteci, kaçtığı ülkeye bayram tatiline gider mi? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Savaş olan yerde nasıl rahatça tatil yapılıp, geri dönülür? Bunu savunanların, nasıl açıklama yapacağını merak ediyorum.
Ülkemi yönetenlere diyorum ki: EMPERYALİZMİN SOĞUK SAVAŞ OYUNLARINA GELMEYİN, ÜLKEMİN DEMOGRAFİK YAPISININ DEĞİŞMESİNE İZİN VERMEYİN VE BU TOPRAKLARI: MÜLTECİ ÇÖPLÜĞÜNE ÇEVİRMEYİN.
Saygılarımla. 01.08.2021
- HEM MEYDANI HEM YOLU, İKİSİ DE DEFOLU - 29 Mart 2024
- PROJELER MEZARLIĞI KEŞAN - 24 Mart 2024
- İFTİRA DEĞİL, GERÇEK… - 17 Mart 2024
- VATANDAŞIN DERDİ GEÇİM, İKTİDARIN DERDİ SEÇİM - 10 Mart 2024
- 31 MART 2019’DAN 31 MART 2024’E - 3 Mart 2024
- YANLIŞLARLA DOLU OLAN KİTAPLAR - 18 Şubat 2024
- KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ - 11 Şubat 2024
- DESTANIN HÜSRAN SAYFALARI - 27 Ocak 2024
- MECBUREN MECBUREN MECBURİYETTEN… - 14 Ocak 2024
- BİR YOL HİKÂYESİ - 6 Ocak 2024