Reklam
Reklam

KUTUPLAŞMA

Mehmet Uslu
Mehmet Uslu
  • 14.11.2021

05.04.2015 günü Keşan ÖNDER GAZETESİ’nde yayımlanan “HATIRALARDAN BİR DEMET” başlıklı yazımın ilk paragrafında siyaset için: “Toplumu bu kadar geren söylemlerde bulunanların; şapkasını önüne koyup, bir dakika değil, saatler boyu düşünmesi ve ona göre hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum” demişim.
31.10.2021 günü KEŞAN’IN NEŞESİ sosyal medya gazetesinde yayımlanan HANGİ SÖZÜNÜZE GÜVENELİM HANGİ SÖZÜNÜZE İNANALIM başlıklı yazımın ilk paragrafında da, AKP  için; 19 yılda en başarılı oldukları saha: Topraklarımızı betonlaştırdılar, insanlarımızı kutuplaştırdılar, dostlarımızı düşmanlaştırdılar” diye yazmışım.
İki yazımın arasında 6,5 yıl gibi bir zaman aralığı olmasın rağmen,  ülkemdeki kutuplaşma konusu, hala gündemin ilk sıralarında yer almaya devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, bunda belli  bir payı olduğu kanaatindeyim. Siyasi kutuplaşma toplumu öyle bir hale getirdi ki, artık, yandaş ve muhalif olan ; iki hukukçu,  iki profesör,  iki akademisyen, iki eğitimci, iki gazeteci, iki sağlıkçı, iki ilahiyatçı, iki sanatçı, iki ekonomist arasındaki  söylemlerde, siyah ile beyaz kadar fark olduğunu duyabiliyorsunuz, görebiliyorsunuz. İki siyasetçi yazmaya gerek görmedim.
Yereldeki bir kutuplaşmadan başlamaya ne dersiniz?

            Keşan’da, eski belediye binasının yıkım konusu, yerel iktidar ile muhalefeti adeta kanlı-bıçaklı hale getirdi. Muhalefet belediyeyi; “ ihale yapılmadı, hurdalar talan edildi, belediye zarara uğratıldı” diye suçlarken, belediye yetkilileri; “Kasaplar  Hali yıkılırken de aynı olumsuzluklar yaşanmıştı” diye olayı geçiştirmeye çalışıyor. Geçmişi kaşımak, bugüne bir şey kazandırmıyor ki.
Belediye Başkanımız sağolsun, bir caddenin asfaltlanmasının bile açılışını yapıyor. Muhalefete yanıt veren Belediye Başkanı’mızın bir söylemine takıldım. “30 ayda yaptıklarımız, 30 yılda yapılanlara eşit” diyor. Ben de şöyle diyorum: “Kanalizasyon, su isale hattı, doğalgaz hattı, yağmur suyu toplama kanalları, yer altına inen telefon ve elektrik hatları” Keşan’ın altı taş olan toprağı kazılarak yapılmıştı. Sizin  yaptığınız; Terziler Sitesi, Kunduracılar Çarşısı, Rasim Ergene Caddesi geceleri ışıl-ışıl. Kaç kilometre kanal kazdınız? Siz Mehmet Özcan’a, alt yapı için teşekkür etmediğiniz sürece, kusura bakmayın, ben de yaptıklarınız için teşekkür etmeyeceğim.
Genel siyasetin gündemi ise İyi Parti Milletvekili Lütfü Türkkan’ın bir şehit yakınına küfür etmesi.  Küfürün savunulacak tarafı olamaz. Karşı taraf şikayetçi olduğunda, yasalar çerçevesinde gerekli ceza verilir. Ama iktidarın eline bir fırsat geçti ya; utanmasalar, idamla yargılanmasını bile talep edecekler. Linç girişimleri yandaş basınla birlikte devam ediyor.
Küfredilen analara sahip çıkmak güzel de: “Bir iş insanı hepimizin anasının bilmem neresine koyarken, birileri; Zübeyde Hanım genelevde çalıştı derken”  neredeydiniz?
Bu ülkenin kadınlarına; “Başı açık kadın, perdesiz eve benzer” denilirken neredeydiniz?
İktidar; “uçtuk”, muhalefet; “battık” diyor. İktidar; “her şeyi biz yaptık, bizden önce bir şey yoktu” diyor. Bu söyleme, rahmetli Demirel yanıt versin, olmaz mı? “Sizden önce hiçbir iktidar hiçbir şey yapmadıysa; satıp savurduklarınızı babanız mı yaptı.” Demek ki AKP İktidarının 100 milyar dolar civarında özelleştirme yaptığı, öteki dünyada bile duyulmuş.
Beni en çok üzen bir olay da; bu ülkenin kurtarıcısı ve Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili  kutuplaşmalar.
10 Kasım’dan bir gün önce; Ardahan Üniversitesi’nin akademik yıl açılışında konuşan bir öğrenci, üniversite’nin rektörü, ilin valisi; Atatürk’ten t ek cümle bile söz etmiyorlar.
İlahiyatçı bir üniversite öğretim üyesi: “Doğ ey güneş, erit taştan adamı ve kurut, taşları diken elleri” diyebiliyor. Bu eğitimci, Atatürk’ü öğrencilerine; “taştan adam” olarak öğretiyor.
Sosyal medyada 10  Kasım’la ilgili: “Günde beş kez, ayda 150 kez, yılda 1825 kez duyduğun ezan sesini, 10 Kasım’da bir kez duyduğun siren sesine borçlusun” tweeti dolaşıyor. Bu iletiyi ben de paylaştım. Bir eğitimci : “Sayın Mehmet Uslu, yaptığınız paylaşımı galiba okumadan ve üzerinde hiç düşünmeden yaptınız! Mantık kurallarına aykırı..!” yorumu yapmış.
Bu yoruma, ben  hiç yorum yapmayacağım. 10 Mayıs 2008 de yazdığım; “İKİ  İMAM VE ATATÜRK başlıklı yazımda, Keşan Barağı köyünde, bizzat katıldığım bir cenaze töreninde yapılan duadan söz etmişim. Sözü, o duayı yapan Çolak Hoca’ya bırakıyorum:

Hocamız, devamla: “Okunan ayet ve surelerden hâsıl olan sevabı,  başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, tüm şehitlerimizin ruhuna hediye ediyoruz, haberdar eyle, Yarabbi. Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı, Türk Milleti diye bir millet, Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet olmayacaktı. Atatürk olmasaydı, bu şehirler, kasabalar, köyler, bu camiler, minareler, bu mezarlıklar olmayacaktı. Minarelerden ezanlar okunmayacak, mezarlıklarda bu dualar yapılmayacaktı” diyor, duasını başka cümlelerle tamamlıyor.
O yazımı: “Atatürk’ü ve onun yüce kişiliğini bir din adamı ancak bu kadar öz cümleler ile anlatabilir. İmamın biri, Atatürk rozetinin camiye girmesinden korkuyor, diğer imamımız ise; sadece insan olarak değil, inancı gereği kutsal ibadetini yaşayabiliyor ve yaşatabiliyorsa, bunu Atatürk’e borçlu olduğunun bilinci içinde.” diye bitirmişim.
Siyasi kutuplaşma milleti geriyor, bari ortak değerimiz Atatürk konusunda kutuplaşmayalım.
Saygılarımla. 14.11.2021  Mehmet USLU– Emekli öğretmen

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ