Reklam
Reklam

NEYLEYİM KÖŞKÜ NEYLEYİM SARAYI

Mehmet Uslu
Mehmet Uslu
  • 21.11.2021

Resul Dindar almış kalemi eline: “Ah edip inlerim gurbet elinde/ Uzaktan göründü benim bağlarım/ Yine garip kaldım gurbet elinde/ Sevgilimi her gün anar ağlarım/ Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı/ İçinde salınan yar olmayınca” sözlerinden oluşan bir şiir yazmış. Kadri Şençalar ve Celal Ertan, vurmuş sazın teline; bu sözlerden de ortaya, güzel bir şarkı çıkmış.
Aslında yazımızın konusu; ne şiir, ne de şarkıdır. AKP İktidarı’nın izlediği adalet politikasıdır, sağlık politikasıdır. Önce, biraz eskilere gitmeye ne dersiniz?

        21 Ocak 2011 günü gidip izlediğimiz Silivri Duruşmalarından döndüğümüzde; 27 Ocak 2011 günü; ARAZİ TERAZİ UCUBE başlıklı bir yazı yazmıştım. Başlıkta adı geçen arazi; Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları’nın kapladığı 750 dönümlük sahaydı. Terazi; sahanın içindeki, adalet dağıtması gereken yargı kurumları, ucube de; bir eğitim kurumuydu. Adı; Fatih İlköğretim Okulu.
Bir eğitimci; eğitim kurumuna ucube der mi, dediniz. Anlatayım: Benim ucube olarak anlatmak istediğim şey, okul binası değil, binanın inşa edildiği yer idi, o binayı oraya diken düşünce idi. Neden mi? Öğrenciler teneffüse çıktığında; içinde, suçlu diye tutuklanan insanları taşıyan polis ve Jandarma araçları hemen önlerindeki ana yoldan geçiyordu. Aynı öğrenciler az ileriye baktıklarında, kapısında; DURUŞMA SALONU yazan binaya girip çıkan, hâkimleri, savcıları, avukatları, elleri kelepçeli tutukluları görüyordu. Belki de gördüklerinin içinde yakınları, tanıdıkları da vardı. Acaba o öğrenciler, gördükleri bu manzara karşısında ne düşünüyorlardı? Okul yapacak başka yer mi yoktu?
O yıllarda, Silivri’de, 750 dönümlük araziye kurulan terazide neler mi oldu? Öncelikle hukuk guguk oldu. Mustafa Balbay’ın tabiriyle hapishane, zulümhane oldu. “Ordu bağırsaklarını temizliyor” denilen binlerce duruşma sonucunda, yazılan milyonlarca cümlelik kararlar, AYM’nin tek cümlelik; “hak ihlali var” kararıyla çöp oldu. Yaşanan mağduriyetler; adalet için utanç vesikasıydı.
AKP’nin adalet politikasını bırakıp, sağlık politikasına gelelim mi?

        2004 yılında açılışı yapılan yeni bölümüyle 200 yataklı olan Keşan Devlet Hastanesi’nin; şehir dışına yeni bina yapımı gündeme geldiğinde; doluluk oranı; %67 idi. Çanakkale yolu kenarına yeni bir bina yapıldı ve taşınıldı. 12.11.2021 tarihli yazısında gazetemiz sahibi Neşe Tosun: “Hastanenin doktor sıkıntısı var… Hastanede temizlik sıkıntısı var… Hastanede cihaz sıkıntısı var… Hastalara randevu veremiyorsunuz, hastaların büyük bir bölümü tedavi için sevk ediliyor” yazmış. 15 gün kadar önce Özel Keşan Hastanesi’nin yanından geçiyorum. Bahçede yüzlerce araç var. Bu; Devlet Hastanesi’nde tedavi olamayanların, özel hastaneye gitmek zorunda olduğunun göstergesi değil mi?
Başka bir yer yokmuş gibi  İstanbul Atatürk Hava Alanı’nın bir pistine hastane kuran AKP İktidarı’nın, bir de uygulamaktan zevk aldığı ŞEHİR HASTANELERİ projesi ve politikası var. Yap-işlet-devret modeliyle yapılan bu hastaneler, sorun yaşandığında Londra Mahkemeleri’nin yetkili kılındığı hasta garantili olarak yapılıyor. Yani, her ay kaç kişinin hasta olacağını ve bu hastanelerde tedavi edilmesi gerektiğini garanti ediyorsunuz. Sayı tutmadı, cebimizden beş kuruş çıkmaz dediğimiz inşaat firmalarına dolar karşılığı para ödüyoruz.
Bulduğu onlarca aşıyla salgın hastalıklara çare olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün  2011 yılında kapısına kilit vurulduğunu kısa süre önce yazmıştım. Bakanlık, COVID-19’dan ölenleri 75 bin civarında gösterirken, CHP’nin sağlık raporu bunu 145 bin olarak açıklıyor. Hangisine inanalım? Bir şehir Hastanesi’nin; Kardiyoloji, Dahiliye ve Cerrahi servislerinde günde ortalama 60-100 arası muayene yapılabiliyormuş. Bu kadar çok muayeneden, sağlıklı bir tedavi beklenebilir mi?
Bugün Keşan dahil, birçok yerde adalet sarayı, yine Keşan dahil birçok yerde yeni hastaneler ve Şehir Hastaneleri var. Adalet saraylarında; dava dosyalarını koyacak yer yok, eczanelerde; hastalara şifa olacak ilaç yok. COVID-19’da günlük vaka sayısını 20 binden, vefat sayısını 200’den aşağı çekecek bir gayret yok. Ne olacak; bu adaletin hali, ne olacak bu tababetin (Tıp Bilimi) hali?
Şair ve bestecilerimiz ilk paragrafta: “Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı/ İçinde salınan yar olmayınca” demişti.
Ben de: “Neyleyim, adalet sarayını; içinde hukuk dağıtan HÂKİM, neyleyim, saray gibi hastane binalarını; içinde sağlık dağıtan HEKİM olmayınca” diyorum.
Saygılarımla. 21.11.2021 Mehmet USLU-Emekli öğretmen

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ