Reklam
Reklam

YERLİ AŞI

Mehmet Uslu
Mehmet Uslu
  • 07.11.2021

Yerel seçimlerde; “Hiç bir şey olmasa da, bir şeyler oldu” diyen AKP Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un ağzından bir inci daha dökülmüş. Yazmadan edemedim. “Erdoğan’a destek verdiğimiz için hanemize sevap yazılıyor” demiş. İnancı gereği, sevap kazanmak için milyarlar harcayanlar, hayır işi yapanlar, hacca gidenler; Erdoğan’a destek olun, Allah kabul etsin, sevaplar kazanın.
Bilindiği üzere coronavirüs belası, ortalığı kasıp kavuruyor. Her ne kadar birçok ülkede uygulanan aşılamalarla bazı ilerlemeler kaydedilse de, tehlike hâlâ geçiştirilmiş değil. Bugün dünyada en çok güvenilen ve uygulanan aşı, iki Türk Bilim insanımızın bulduğu BioNTech aşısıdır. Yerli aşı neden yok, konusuna değinmeden önce size, bu iki Türk Bilim İnsanı’ndan söz etmek istiyorum.


Dr. Özlem TÜRECİ, Prof. Dr. Uğur ŞAHİN. İkisi de Türk Vatandaşı, ikisi de bilim insanı. Özlem Türeci Almanya’da doğmuş, Uğur Şahin 4 yaşında Almanya’ya gitmiş, tıp eğitimini orada almışlar. 2002 yılında evlenmişler. Almanya’da BioNTech firmasının kurucu ortakları.
Türeci ve Şahin’e, bir programa katılmak için geldikleri Yunanistan’da, Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu tarafından  İmparatoriçe Theophano ödülü takdim edilmiş.
Selanik’teki Atatürk Evi’ni ziyaret eden ikili anı defterine: “Atatürk’ün doğduğu yeri ziyaret etmek, Türk kökenli bilim insanları olarak bizler için bir onurdur. Atatürk, modern Avrupa’nın öncü liderlerinden biri olarak özgür düşünce ve bilimin insanlık için taşıdıkları temel değeri anladı. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir şeklindeki bilge sözüne tamamen
katılıyoruz”
yazmışlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir konuşmasında: “Almanya Türk toplumu, açtığı iş yerleri ve fabrikalarda 400 bin kişiye istihdam sağlayarak Alman ekonomisine de önemli katkı sunuyor. Bunun en güncel örneği, geliştirdikleri aşı ile Covid-19’a karşı mücadelede tüm insanlığa umut olan sayın Uğur Şahin ve Özlem Türeci’dir. Bu iki kıymetli isim, eşit fırsat verilmesi halinde Almanya Türk Toplumu’nun neleri başarabildiğinin en güzel nişanesidir” demiş.

        Söylem güzel de; aynı ikili Türkiye’de olsaydı, bu aşıyı bulabilir miydi? Benim yanıtım “bulamaz” olacaktır. Neden mi? 1940’lı yıllarda Çin’e aşı ihraç eden bir kurumun başına agelenleri okuduktan sonra bana hak vereceğinizi düşünüyorum.
Mustafa Kemal, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü 1928’de kurmuş. Salgın hastalıkların Türkiye’de kol gezdiği yıllar. Bu kurum, yıllar içinde neler mi başarmış, buyurun okuyalım:
1931: Oral BCG aşısı 1932: Serum ithalatı durdurulmuş. 1933: Simple metodu ile Kuduz aşısı. 1934: Çiçek aşısı.1942:Tifus aşısı ve akrep serumu. 1948: Boğmaca aşısı.1950: İnfluenza aşısı. 1958: Frenginin modern yöntemlerle teşhisi. 1965: Kuru Çiçek aşısı. 1970: Fibrinojen, albümün ve gamma globulin üretimi. 1987: AIDS araştırma merkezi kurulması. 1992: Kan ürünlerinin viral inaktivasyonu.
Daha sonra bu kurumun başına neler mi gelmiş?
1999; Aşı üretim tesisleri, 2004; Manisa tavuk hastalıkları ve aşı üretim enstitüsü kapatılmış. 2011’ de, Halk Sağlığı kurumuna devredilmiş.
1990’lı yıllarda kurumun başında; Prof. Dr. İsmail Hakkı Gökhun, serum üretimini artırmak için kurumun Sarayköy tesislerine yeni atlar aldırmış. Turgut Özal, serumu dışarıdan daha ucuza alırız diyerek, Kamu kaynaklarının kötü kullanımı gerekçesiyle, Gökhun’a davalar açmış.
Kasım 2011 tarihinde de; 663 sayılı kararname ile kurumun kapısına KİLİT vurulmuş.
Çin ve Alman aşısı olmasaydı; acaba vaka ve vefat sayılarımız ne olurdu? Alman İlaç firması Pfizer’in geliştirdiği corona ilacı hastaneye yatış ve ölüm oranlarında %89 etkiliymiş.
Türeci ve Şahin’in Türkiye’de başarılı olmama nedeni ile yerli aşının hâlâ piyasada olmama nedeni; Refik Saydam Hıfzıssıhha Entstitüsünün başına gelen hikayenin ayrıntısında saklı değil mi?
Saygılarımla.

07.11.2021 Mehmet USLU– Emekli öğretmen

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ